MSS Neoplazileri – İntrakraniyal Neoplaziler (Beyin Tümörleri)
- Kafaiçinde genişleyen bir lezyon granülom, paralitik kist, kanama
(intraserebral, ekstradural veya subdural), anevrizma, abse veya
neoplazi (metastatik veya primer) olabilir. Neoplaziler sıktır ve
sıklıkla bunlara yanlış tanı konulur.
- Primer intrakraniyal neoplaziler 6 sınıfa ayrılır : (1) Kafatası
tümörleri (osteom, hemanjiom, granülom, ksantom, osteitis deformans);
(2) meninks tümörleri (menenjiom, sarkom, gliömatozis); (3) kraniyal
sinir tümörleri (optik gliomm, 5. ve 8. sinir Schvvannomu (neurilemom));
(4) nöroglia ependim tümörleri ve ependimomlar; (5) pineal ve hipofiz
tümörleri (hipofiz adenomu, pinealom); ve (6) konjenital kökenli
tümörler (kraniofaringiom, kordoma, germinom, teratom, dermoid kist,
anjiom, hemanjiyoblastom).
- Metastazlar kafatasını veya intrakraniyal yapıları tutabilir.
Patoloji ve İnsidens
- Genellikle MSS değişiklikleri tümörün yayılmasından, yaptığı
hasardan ve sekonder etkilerinden (intrakraniyal basınç artması,
serebral ödem, beyin dokusu, kraniyal sinirler ve damarlar üzerine bası)
kaynaklanır. Seyrek olarak, uzak nörolojik etkiler “paraneoplastik
hastalık tablosu” şeklinde ortaya çıkar (bkz. aşağıda ve Konu 103).
Beyin tümörleri, rutin otopsilerin %2 ‘sinde bulunur. Her yaşta
görülmesine karşın erken erişkin ve orta yaş döneminde en sıktır. Sık
primer çocukluk tümörleri , serebellar astrositom ve medulloblastomlar,
ependimomlar, beyinsapı ve optik sinir gliomları, germinom (pinealomlar)
ve konjenital tümörlerdir. Çocuklukta en sık metastatik yayılma
gösterenler, nöroblastom (genellikle epidural) ve lösemidir
(meningeal). Primer erişkin tümörleri , menenjiomlar, Schwannomlar ve
serebral hemisfer gliomlarıdır (özellikle habis glioblastome multiforme,
anaplastik astrositom ve daha selim astrositom ve oligodendrogliom).
Erişkinlerdeki metastatik tümörler , sıklıkla bronkojenik karsinom,
meme adenokarsinomu ve habis melanomlardır.
- Çeşitli intrakraniyal tümörlerin sıklığı ise şöyledir: Gliomlar %
45, hipofiz adenomları % 15, menenjiomlar % 15, Schwannomlar % 7,
konjenital tümörler % 3, metastatik ve diğer tümörler % 15. Kadınlar ve
erkeklerdeki toplam sıklık hemen hemen eşittir ancak serebellar
medulloblastom ve glioblastome multiforme erkeklerde, menenjiom ve
Schvvannomlar ise kadınlarda daha sıktır. Sinir sistemi primer
lenfalarının insidensin hem AIDS’li, hem de AIDS dışı hastalarda
artmaktadır.
- Beyin tümörünün legal etkisi, onun boyutuna, yerine, büyüme hızına
ve histolojik habaset derecesine bağlıdır. Selim intrakraniyal
tümörler yavaş büyürler, çok az mitoz gösterirler ancak nekroz ve
vakiler proliferasyon görülmez. Semptom meydana getirmeksizin önemli
ölçüde’ büyüyebilirler çünkü sıklıkla beyin ödemi ile birlikte
değildirler. Habis tümörler ise, daha yüksek büyüme hızı, yayılma
eğilimi ve sıklıkla mitoz, nekroz, vasküler proliferasyon ve endotelial
hiperplazi ile birliktedir. Bununla birlikte yeri ve boyutu nedeniyle
tom olarak çıkarılamayan selim beyin tümörleri genellikle letaldir.
Habis beyin tümörleri seyrek olarak MSS dışına metastaz yapar ve
önlenemez lokal büyüme ile ölüme neden olurlar. Bu nedenle beyin
tümörleri için selim-habis ayrımı sistemik kanserlerden daha az
önemlidir.
- Moleküler biyoloji teknikleri, tümörlerin genotipik düzeyde
incelenmesine olanak verir. Düşük dereceli astrositomlarda kromozomlarla
ilgili çalışmalardan edinilen bilgiler, glioblastome multiformeye
kıyasla bu tümörlerin dah homojen histopatolojik özellikler taşıdığını
desteklemektedir. Çoğu astrositom hücreleri yakın sayıda diploid
kromozom içerir (42-50 kromozom/metafaz). Bu bulgulara kıyasla çoğu
yüksek dereceli tümörün sitogenetik analizi, birçok subpopulasyon ve
izole hücre tipleri ile birlikte olan yaygın heterojenite gösterir.
Düşük dereceli tümörlere kıyasla, hem daha geniş kromozom ploidi (35,200
kromozom/metafaz) hem de daha çok kromozom yeniden düzenlenmesi
gösterir. Ek olarak, bazı laboratuvarlar gen amplifikasyonu ile birlikte
olmasına karşın daha sık “double-minute” oluşumu bildirmiştir (DM, çift
parçalı ZWA).
- Onkojen c-erb B, gliomlarda sıklıkla artmıştır ve bu genin ürünü
olan epideral büyüme faktör reseptörü ( EGRF ) üretimi de artmış
olabilir. EGRF artışının gerçek rolü bilinmemektedir. Trombosit büyüme
faktörünün ( PDGF ), bazı habis tümörler tarafından üretildiği
gösterilmiştir. Glial tümör büyümesinde PDGF’nin özel rolü
araştırılmaktadır.
Semptom ve Belirtiler
- Genel belirti ve bulgular kafaiçi basınç artışı nedeniyledir. Bu
durum yer kaplayan lezyonun etkisiyle veya birlikteki serebral ödem, BOS
akımı engellenmesi (3. ventrikül ve posterior fossa tümörlerinde erken
dönemde olur); dural venöz sinüslerin tıkanması (özellikle kemik veya
ekstradural metastatik tümörler tarafından) veya BOS absorbsiyonunun
engellenmesi (lösemi veya karsinomatöz meninks tutulumunda olduğu gibi)
nedeniyle olur. Mental semptomlar olabildiği gibi başağrısı ve kusma da
olabilir. Papilla ödemi, beyin tümörlü olguların % 25′inde gelişir ve
erken bir bulgu olmayabilir; papilla ödeminin yokluğu, tümör veya
intrakraniyal basınç artışını dışlamaz. Küçük çocuklarda kafaiçi basınç
artışı kafayı genişletebilir. Kafaiçi basıncı serebral hemisferlerin
küçük tümörlerinde, hipofiz adenomlarında ve aquaductus sylvius’u
tıkamayan beyinsapı tümörlerinde genellikle normaldir. Isı, nabız,
solunum ve kan basıncındaki değişiklikler, son dönem dışında pek
görülmez.
- Fokal veya jeneralize konvulsif nöbetler serebral hemisfer
tümörlerinde görülebilir ve diğer semptomlardan aylar veya yıllar önce
ortaya çıkabilir. Meninjiom ve yavaş büyüyen astrositomlarda, habis
gliomlardan daha sıktır. Fokal nöbetler, tümörü lokalize etmeye yardım
eder.
- Mental semptomlar (uyku hali, letarji, kişilik değişiklikleri,
mental yetilerde bozulma, iletişim bozukluğu, psikotik episodlar gibi)
herhangi bir zamanda ortaya çıkabilir. Habis tümörlerin % 25′inde
başlangıç semptomudur.
- Özel (fokal) bulgular , sinir dokusunun lokalize harabiyeti ve
kompresyonu veya endokrin işlevlerde değişme nedeniyledir ve tümörün
lokalizasyonuna bağlıdır.
- Serebral hemisferlerin tümörleri: Konveksiteyi tutan frontal lob
tümörleri (sıklıkla menenjiom ve gliomlar), ilerleyici hemipleji,
fokal veya generalize nöbetler ve mental değişiklikler ile kendini belli
eder. Motor afazi dominant hemisfer tümörlerine eşlik edebilir. Frontal
lob tabanındaki tümörler ipsilateral anosmiye neden olur (özellikle
olfator oluk meninjioması). Frontal lobun mediyal yüzeyindeki tümörler
idrara gitme isteğini artırır. Tümör corpus callosum aracılığı ile her
iki frontal loba yayılırsa, mental değişiklikler (özellikle dikkatsizlik
ve motivasyon yokluğu) ve ataksik yürüyüş sıktır. Tuberculum sella
meninjiomu optik kiazmayı bastırıp hipofiz adenomundakine benzer görme
alanı defekti meydana getirir (bkz. hipofiz ve süprasllar bölge
tümörleri, aşağıda). Sfenoid kanat 1/3 iç taraf tümörleri ekzoftalmus ve
unilateral ambliopiye neden olabilir. Sfenoid kanat dış taraf
meninjiomları temporaL kemiği tutabilir.
- Pariyetal lob tümörleri generalize veya duysal fokal nöbetlere
neden olabilirler. Basit duyu, ağrı ve ısı duyuları bozulmamıştır ancak
stereognozi ve kortikal duyu çeşitleri 5 pozisyon duyusu, 2 nokta ayrımı
kontrlateral olarak bozulmuştur, kontrlateral homonim hemianopsi,
apraksi, anosognozi (vücut kısımlarını tanıyamama) görülebilir.
Hastalığın inkarı, obtundasyon mevcutsa, karakteristiktir. Tümör
dominant hemisferi tutarsa konuşma bozukluğu, agrafi ve parmak agnozisi
oluşabilir.
- Temporal lob tümörleri konvulsif nöbetlere neden olmadıkça,
özellikle dominant olmayan hemisferdekiler, “sessiz” tümörlerdir.
Temporal lobda derin yerleşimli bir tümör kontrlateral hemianopsi,
psikomotor nöbetler veya konvülsif nöbetlere neden olabilir ve nöbet
öncesi olfaktör aura veya kompleks şekilli görsel halusinasyonlar
olabilir. Dominant temporal lob yüzeyini tutan tümörler, motor ve hissi
disfazi ile anomiye neden olurlar.
- Oksipital lob tümörleri , kontrlateral kadranda görme alanı
defektine veya makulanan korunması ile giden hemianopsiye neden olurlar.
Birlikteki konvülsiyonlar öncesinde aura olarak tam şekillenmemiş
görüntüler şeklinde parlayan ışıklar görülebilir.
- Subkortikal tümörler sıklıkla internal kâpsülü istila eder ve
kontrlateral hemiplejiye neden olurlar. Bir hemisferin herhangi bir
lobunu işgal ederek, o bölgeye uyan semptomlar oluştururlar. Talamik
tutulum konrlateral deri semptomları meydana getirmez ancak bazen
atetoz, değişik tremorlar, distonik postürlere neden olabilir.
Hipotalamik tümörler yeme alışkanlığında bozulmaya veya çocuklarda
puberte prekoksa neden olabilirler.
- Kraniyal ekstradural veya subdural metastatik tümörler , altta
yatan korteksi bastırarak veya işgal ederek, prime? kortikal tümörün
enedn olabileceği, lokalize edici ve benzeri bulguları oluşturabilir.
- Lezyonlar genişlerken, herniasyon sendromları gelişebilir ve
beyin dokus sabit intrakraniyal açıklıklara (bir hemisferin mediyal
yüzeyi, falks serebri altına doğru itilebilir) doğru itilir. Beyin
dokusu, tentoryal yarık aracılığı ile yer değiştirdiğinde,
transtentoryal herniasyon oluşur. Santral herniasyonda bilateral,
simetrik doku yer değiştirmesi vardır, oysa temporal lob herniasyonunda,
temporal lobun uç kısmı tentoryal yarık aracılığıyla asimetrik olarak
yer değiştirmiştir. Her iki tip herniasyon da beyinsapı hayati
merkezlerini basıya uğratabilir. Santral herniasyon , koma, sabit orta
hatta pupiller, solunum değişikliği, okülosefalik ve okülovesitibüler
refleks kaybı (sırasıyla başın rotasyonuna veya kalorik uyarıya karşı
gözlerin hareketi şeklindeki yanıtın bozulması), bilateral motor
paralizi (deserebrasyon rijiditesi veya flaksisite) gibi bulgulara neden
olur. Temporal lob herniasyonu, merkez bulgulara ek olarak erken
dönemde 3. sinir paralizisine (unilateral, dilate sabit pupil ve
ekstraoküler paralizi) neden olabilir. Daha az sıklıkla bir serebellar
uç foramen magnuma doğru itilebilir ve ani solunum ve kalp durmasına
neden olabilir.
- Yanlış lokalize edici bulgular kafaiçin basınç artışına eşlik
edebilirler. Bu bulgular 6. sinir basısı nedeniyle, tek veya iki taraflı
lateral rektus felci, karşı serebral pedukülün tentoryuma basısıyla
tümör ile aynı tarafta olan hemipleji ve karşı posterior serebral
arterin etkilenmesi nedeniyle tümör ile aynı tarafta olan görme alanı
defektidir.
- Hipofiz ve supraseller bölge tümörleri: Hipofiz adenomları ,
kendilerini sekretuvar özelliği olan veya olmayan, bazen de ekstrasellar
yayılım gösteren kitleler şeklinde belli eder. Sekretuvar adenomlar,
spesifik endokrinopatilere neden olan hormanlar üretir. Geleneksel
olarak özel histolojik boyunma karakteristikleri gösteren adenomlar
spesifik endokrinopatilerle birlikte olmuşlardır; örneğin, asidofilik
adenom büyüme hormonu salgılar ve puberte öncesi gigantizme, puberte
sonrası ise akromegaliye neden olur; ACTH aşırı üretimine yol açan
bazofilik adenom Cushing sendromuna neden olur. Kromofob adenomlarm
hipofiz tümörlerinin neden olduğu birçok endokrinopatiden sorumlu olduğu
bilinmektedir. En sık endokrin hipersekresyonu olan prolaktindir ve
kadınlarda amenore ve galaktoreye, daha az sıklıkla erkeklerde impotans
ve jinekomastiye neden olur. Birçok sekretuvar tümör mikroadenomdur v
eendokrinopati saptandıktan sonra bulunur.
- Genişleyen hipofiz adenomu başağrısına neden olur. Tümör sella
dışına büyürken, optik sinirler, kiazma, optik traktuslar ve
hipotalamusa bası yapar. En sık görme alanı defekti, bitemporal
hemianopsidir ancak unilateral optik atrofi, kontrlateral hemianopsi
veya bu 3 bulgunun kombinasyonu görülebilir. Hipotalamik bası,
supraptik-hipofiz traktusunun zedelenmesi nedeniyle diabetes insipidus’a
neden olur. Tümör işlev gören gland dokusuna hasar verir ve hipofiz
yetmezliğine neden olur. MR ve BT, hipofiz adenomunun radyolojik
tanısını kolaylaştırmıştır. Mikroadenomu en iy MR belirler. Tümör sella
üzerine yayılım gösterdiğinde, BT oldukça yararlıdır ancak yüksek
rezolüsyonlu BT, mikroadenomları teşhis etmek için kullanılabilir. Eğer
tümör geniş ise direkt grafilerde balon şeklinde sella görülür.
- Sella turcica bölgesindeki diğer tümörler (meninjiom,
kraniofaringion, metastazlar, dermoid kistler gibi) ve anevrizmalar
optik kiazmaya bası yapabilir, sellayı istila edebilirler ve kromofob
adenomdakine benzer semptomlar meydana getirirler.
- Pineal tümörler (genellikle germinom) herhang bir yaşta
görülebilmesine karşın çocuklukta daha sıktır. Özellikle erkek
çocuklarda, puberte prekoksa neden olabilirler. Tümör aqueduct sylvius’u
baskılayarak, hidrosefali, papilla ödemi ve kafaiçi basınç artışının
diğer semptomlarına neden olurlar. Superior kollikulusların rostralinde
pretektum basıya uğradığında, yukarıya bakış paralizisi, ptoz, pupilla
ışık refleksi ve akomodasyon kaybına neden olur.
- Beyinsapı tümörleri: Beyinsapı gliomları , genellikle
astrositomlardır. Sık rastlanılan semptomlar, çekirdeklerin hasarından
kaynaklanmakta olup tek ya da iki taraflı 5., 6., 7. ve 10. kraniyal
sinir felçlari ve yana bakış paralizisidir. Motor ve duysal yolların
hasarı hemipleji, hemianestezi veya serebellar bozukluklara (ataksi,
nistagmus, intansiyonel tremor) neden olur. Beyinsapı tümörlerinde,
intrakraniyal basınç artması geç dönemde olur.
- Posterior fossa tümörleri: 4. ventrikül ve serebellum tümörleri
(genellikle medulloblastom, gliom, ependimom veya metastaz) BOS
dolaşımını engeller ve kafaiçi basınç artışı semptomları erken dönemde
ortaya çıkar. Ataksik yürüyüş, intansiyonel tremor ve diğer serebellar
işlev bozukluklarını takiben gelişir.
- Serebellopontin köşe tümörleri , özellikle nörilemomlar (akustik
nörinom, Schwannom), tinnitus, tek taraflı işitme kaybı, bazen e vertigo
ile kendini belli eder. Serebellum, beyinsapı ve çevre kraniyal
sinirler üzerine bası, korneal refleks kaybına, fasiyal paraliziye, yüz
yarısında anesteziye, palatal güçsüzlüğe, serebellar işlev bozukluğuna,
seyrek olarak da kontrlateral hemiplejiye ve hemianesteziye neden olur.
Kalorik uyarıya vestibuler yanıtın kaybı, direkt grafilerde porus
acusticus’un genişlemesi ve BOS proteininde artma akustik nörilemomu
düşündürür.
- Menenjiomlar : Araknoid hücrelerden çıkarı ve duranın olduğu her
yerde görülebilen selim tümörlerdir. En sık görüldüğü yerler venöz
sinüslere yakın konveksite, kafa kaidesi ve posterior fossa’dır. Seyrek
olarak ventrikül içinden, muhtemelen koroid pleksusla göç eden
hücrelerden köken alır. Çapı 2 cm’den daha küçük olan menenjiomlar
otopside en sık rastlanılan tümörlerdir. Birçok patolojik tip
tanımlanmış olmasına karşın bu farklı tipler genellikle farklı klinik
seyir göstermezler. Menenjiomlar daha sık olarak kadınlarda görülür ve
bu şekilde davranan tek kafaiçi tümördür. Kırk-60 yaşlarında görülür
ancak çocuklukta da rastlanabilir. Menenjiomlar birden fazla olabilir ve
özellikle hemanjioperisitoma tipi habis özellik gösterebilir.
- Menenjiomlar, direkt kafa filmlerinde karakteristik değişiklik
yapan birkaç tümörden biridir. BT en spesifik tanı aracıdır ancak çoğu
meninjiomlar MR’da görülebilir. Konveksite meninjiomları fokal
nöbetlere, daha sonra da hemisferlerde kitle etkisi bulgularına neden
olurlar. Radyolojik olarak kafa kemiklerinde atrofi, kan damarlarında
genişleme ve bazen de hiperostoz oluştururlar. Parasagittal veya falks
meningiomları ilerleyici spastik güçsüzlük veya uyuşukluğa neden olur ve
genellikle lezyonun karşı tarafındaki bacakta başlar, bazen de her iki
bacağa yayılır. Meydana gelen paraparezi yanıltıcı olabilir ve yanlış
olarak hekimin medulla spinalis lezyonu düşünmesine yol açabilir. Kafa
tabanı tümörleri hidrosefali oluşturur. Olfaktor oluk meningiomları koku
duyusunu bozar ve papilla ödemi ve görme kaybına nadan olabilir.
Tuberculum sella meningiomları görme kaybına neden olur ve kemik
değişiklikleri ile kendini belli eder. Sfenoid kanat meningiomları,
sfenoid kanadın medyal, orta ve lateral bölümlerinden kaynaklanabilir.
Eğer medyalde ise, kaveröz sinüs içine doğru büyüme eğilimi gösterir;
orta kısımda ise öne, orbita içine doğru büyürler ve lateral kısımda ise
temporal kemiğe doğru büyür, ya global kitle veya meningiom”en plaque”
oluşturur (duraya yayılır, durada kalınlaşmaya neden olur ve komşu kemik
dokuyu istila eder). Posterior fossa meningiomları, tentoryum tümörü
olarak ortaya çıkabilir, tentoryumun altına veya üzerine doğru büyür ve
hidrosefali meydana getirir. Klivus ve apikal petroz kemik
meningiomları, dengesiz yürüme, ekstremite ataksisi ve 5., 7., 8.
kraniyal sinir anormalliğine neden olur. Foramen magnum civarındaki
meningiomlar ipsilateral olarak suboksipital ağrıya neden olurlar ve
ayrıca ipsilateral koldan başlayıp ipsilateral bacak ve daha sonra da
karşı taraf kol ve bacağa yayılan kuvvetsizlik de vardır. Multipl
sklerozdakine benzer, Lhermitte bulgusu görülebilir. Kraniyal sinir
tutulumu, disfaji, konuşma güçlüğü, nistagmus, çift görme ve yüzde duyu
değişikliklerine neden olabilir.
Tanı
- Yavaş ilerleyen, fokal serebral işlev bozukluğu, fokal veya
generalize konvülsiyonlar, yeni başlayan başağrısı ve diğer
intrakraniyal basınç artışı (kusma, papilla ödemi) bulguları olan
hastalar için nöroloji konsültasyonu istenmeli ve beyin tümörü tanısı
akla gelmelidir.
- İncelemeler, tam nörolojik muayene, görme alanı ve keskinliği
testleri, odyometri, BT ve akciğer grafisini (metastaz kaynağı için)
kapsamalıdır. MR, düşük dereceli astrositomları, BT’de görünmeden önce
saptayabilir. Serebral anjiyografi ameliyat öncesi daha az sıklıkla tanı
için gerekebilir.
- Tanı belirgin ise BOS incelemesi gereksizdir ancak ön
incelemelerden sonra, tanı ve lezyonun doğası açık değilse gerekli
olabilir; kronik veya subakut meoplastik menenjit ve selim kafaiçi
hipertansiyon ( psödotümör serebri ) tanısı için esastır. Yer kaplayan
bir lezyondan kuşkulanılıyor ise ve papilla ödemi varsa, LP
kontrendikedir çünkü ani basınç değişikliği herniasyon sendromunu
kolaylaştırabilir. Pineal bölge tümörleri sıklıkla germinom
olduklarından, beta insan koriyonik gonadotropin veya alfa fetoprotein
için BOS incelemesi, histolojik özellikler hakkında bilgi verir.
Tedavi
- Beyin tümörlerinin tedavisi değişik şekillerde olup tümörün
lokalizasyonuna ve patolojisine bağlıdır. Cerrahi girişim, tanıyı
doğrulamak, tümörü çıkarmak ve semptomları düzeltmek için
kullanılmalıdır. Selim tümörlerde de tedavi edici olabilir. Radyasyo
tedavisi, rezidüel tümörler ve yayılma eğilimi gösteren nöroektodermal
tümörler için gerekli olabilir.
Meningiomların tedavisi mümkünse cerrahi olarak çıkarılma
şeklindedir. Tümörler küçükse veya hastalar yaşlı ise, cerrahi girişim
riskli olabileceğinden ertelenebilir. Genellikle orta-büyük çaplı
tümörler, tam olarak ve emin bir şekilde çıkarılabilir ancak çok geniş
tümörler vasküler elemanlara, özellikle çevredeki venler üzerine bası
yapabilir, bu da tümörün çıkarılmasını zorlaştırabilir. Rezidüel veya
tekrarlayan meningiomlarda radyasyon tedavisinin yeri olabilir.
Schwannomlar cerrahi olarak çıkarılmalıdır.
- Habis gliomlarm tedavisi , kemoterapi, radyoterapi ve cerrahiyi
kapsayan multimodal tedavi aracılığıyla, rasyonel sitoredüksiyona
dayandırılır. Nörolojik güvenlik sınırları içinde kalarak mümkün olduğu
kadar geniş cerrahi rezeksiyon yapmak ilk adımdır. Cerrahiden sonra,
hasta tümör dozu olarak 60 Gy (6000 rad) radyoterapi almalıdır.
Nitrosurea ile kemoterapi (carmustine, 200 mg/m2, IV 6-8 haftada bir;
lomustine, 130 mg/m2 oral 6-8 haftada bir) verilmelidir. Araştırma
programlarına uzman merkezlere (radyoaktif çekirdek implantasyonu, yeni
kemoterapiler gibi) bu hastaların gönderilmesi önerilir. Bu hastalar da
prognoz konusunda ihtiyatlı olunmalıdır. Ulusal çalışmalarda cerrahi,
radyasyo ve kemoterapi sonrası, yaşam beklentisi ortalama 1 yıldır ve
hastaların % 25′i 2 yıl yaşar. Prognoz yönünden olumlu faktörler, yaş
(<45), glioblastoma multiformeden ziyade anaplastik astrositom olması
klinik durumun iyi olması ve ilk rezeksiyondan sonra rezidüel tümör
dokusunun olmaması veya az olmasıdır.
- Düşük dereceli gliomlar (astrositom, oligodendrogliom) , eğer
mümkünse çıkarılmalı veya rezeksiyon tehlikeli ise iğne biyopsisi
yapılmalı ve takiben radyoterapi uygulanmalıdır. Radyoterapinin
zamanlaması tartışmalıdır. Radyoterapinin daha iyi tedavi şansı
sağladığı durumlarda MR erken tanıda yardımcıdır ancak radyoterapi
gerekenden daha fazla beyin dokusunun zarara uğramasına neden olabilir.
Toplam prognoz habis gliomlara göre çok daha iyidir. Tümör rekürrens
yapmadan önce, hastanın 3-5 yıl yaşaması beklenebilir.
- Medulloblastomlar için 35 Gy tüm kafa radyasyonu, 15 Gy posterior
fossa ve 35 Gy medulla spinalis radyasyonu önerilir. Son yıllarda
kemoterapi, ek tedavi yöntemi olarak ve rekürran hastalık için
önerilmiştir. Çeşitli ajanların rekküran medulloblastomların tedavisinde
etkili olduğu bildirilirken yüksek riskli hastalar yararlanmasına
karşın ek kemoterapi rejiminin yararlı olduğu gösterilememiştir.
Nitrosurea, procarbazine, vincristine tek başına veya kombinasyon
halinde, intratekal methotrexate ve polikemoterapi (MOPP) gibi ilaçların
etkili olduğu bildirilmiştir. Prognoz olarak bu hastaların % 50′si en
az 5 yıl yaşar, % 40 kadarının da 10 yıl yaşaması beklenir.
- İntrakraniyal ependimom , genellikle çocuklarda 4. ventrikülden
çıkar, BOS akımını engelleyerek, başağrısı, kusma, ataksi ve kraniyal
sinir felçleri yapar. Tümörlerin çoğu selimdir, habis dejenerasyonlar
olur ve medullablastoma benzer şekilde BOS yolları boyunca ekilebilir.
Medullablastomdakine benzer amaçlarla genellikle ependimomlara cerrahi
olarak yaklaşılabilir (nörolojik güven sınırları içinde ve BOS
dolaşımını engellemeyecek şekilde). Ekilme (seeding) insidensi
çalışmalar arasında farklılık göstermektedir, bu nedenle tedavi
protokolleri de merkezlere göre değişmektedir. Supratentoryal düşük
dereceli epedimomlu tüm hastalarda tüm beyin radyasyonu, BOS ekilme
bulgusu göstermeyen intratentoryal ependimomlarda tüm beyin ve servikal
bölge radyasyonu ve yüksek dereceli ependimomlar ve ekilme bulgusu
gösteren düşük dereceli ependimomlarda kraniyospinal radyasyon önerilir.
Prognoz olarak, bir çalışmada intrakraniyal ependimomlu hastaların %
69′unda 10 yıllık yaşam beklentisi (% 75 düşük dereceli, % 67 yüksek
dereceli tümörler için) bildirilmiştir ancak bu rakamlar diğer
çalışmalardan daha iyimserdir.
- Metastatik tümörlerin radyasyonu iyi sonuç verir, ancak etki kısa
sürelidir. Tek metastatik kitleli hastalarda radyoterapiden önce tümör
çıkarılırsa daha uzun süreli yaşam sağlanabilir ve normal nörolojik
duruma daha hızlı ulaşılır.
- Nöroloji veya nöroşirurji konsültasyonu hemen sağlanamazsa,
intrakraniyal basınç artışını azaltmak ve herniasyonu önlemek için
geçici tedbirler gerekli olabilir, artmış basıncı hemen düşürmek için
25-100 mg mannitol IV infüzyon şeklinde verilir ve basıncı düşük olarak
tutmak için mannitol tedavisine bir kortikosteroid eklenmelidir (16
mg/gün deOomethasone oral veya paranteral veya prednizone 60-80 mg/gün
oral, bölünmüş dozlarda). Beyin tümörü ile birlikte olan intrakraniyal
basıncı düşürmek için LP kontrindikedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder